Dune filmini izleyeli bir hafta geçmesine rağmen bu sohbet tadındaki yazıyı yazmak için bir süre beklemek istedim. Sohbet diyorum çünkü bu bir inceleme yazısı olmaktan öte benim neleri sevip neler olmasa daha iyi olurdu diyeceğim detayları içeriyor. Yazıda romanın ve filmin içeriğinden de biraz bahsedeceğim, bu yüzden filmi izledikten sonra bu yazıyı okumanız daha iyi olacaktır.
Yeni uyarlama Dune evreninin karanlık tonlarını psikolojik bir gerilim atmosferinde yansıtıyor. Böylesi bir durumdan şikâyetçi olmasam da zaman zaman bazı sahnelerin gereğinden fazla yavaşladığını hissettim. Ana karakterin görülerinin olduğu ara sahnelerin fazlalığı dikkat çekiciydi. Yönetmenin filme sanatsal bir hava katmak istemesini anlıyorum. Diğer taraftan olayların ve evrendeki denge oyunlarının bu kurgunun temelinde önemli bir yerinin olduğunu düşünüyorum.
İlk kitabı okumamın ardından on seneden daha uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen bazı diyalogları filmi izlediğim esnada hatırlamak benim için oldukça ilginç bir tecrübeydi. Esere sadık kalınan bölümler nostalji yaşattığı kadar hoşuma da gitti. Filmin geneline soğuk bir hava hakimdi, bunun yerine karakterlerin biraz daha detaylı işlenmesiyle dram biraz daha ön plana çıkabilirdi diye düşünmeden edemedim.
Gökyüzünden yavaş yavaş alçalan mat metalik renkli uzay araçlarının ağırlığını üzerimde hissetmek ilginç bir duyguydu. Uzay araçlarının ve ornithopterlerin tasarımını hoş bulsam da harvester yani hasatçı isimli baharat toplayan dev araçtan beklediğimi tam olarak bulamadım. Bana kalırsa bu araç uzaktan kumandalı bir robottan öte dev bir böceğe benzemeliydi. Bu beklentimin tuhaf olduğunu ve bu yazıda gereksiz şeylerden bahsettiğimi düşünebilirsiniz fakat bana kalırsa Dune evreninde teknoloji daha organik gözükmeliydi.
Atreideslar ve Harkonnenların hanedanlarının taban tabana zıt halleri güzel bir şekilde betimlenmiş. Baron’un yeğeni daha genç bir olsaydı, iklim uzmanı da olması gerektiği gibi işlenseydi çok daha güzel olurdu. Nerede okuduğumu hatırlamadığım bir eleştiri yazısında, bir yemek masasında gezegen hakkında yapılan sohbetin ortamı daha iyi tanımamızı sağladığından filmde ise böyle bir sahnenin olmadığından bahsediliyordu. Tahmin edeceğiniz gibi bu eleştiriye katılıyorum. Gezegenin yerlileri olan fremenlerin kıyafetleri farklı bir Ortadoğu iklimini yansıtıyormuş gibi hissettirdi ki olması gereken buydu diye düşünüyorum. Kum solucanımız, Şeyh Hulud’un dev dişleri çok fazla gözüme çarptı, ağzını açtığı esnada irili ufaklı bir sürü diş görseydim çok daha memnun kalırdım.
Holywood tarzı aksiyondan uzak durulup kaosun hakim olduğu savaş ortamı ile Atreidesların devrilmesi çok daha gerçekçi olmuş. Kaçma kovalamaca esnasında çöl sahnelerindeki dengesiz iklim belki daha iyi yansıtılabilirdi. Yüzlerce metrelik elektrikli kum fırtınalarının geçtiği yeri yakıp yıkmasını görmeyi isterdim. Bu kısımlar biraz daha düz ilerledi.
Finale doğru fremenlerin gözüktüğü sahneleri fazlasıyla yapay buldum. Fremenlerin zayıf ve kuru görüntüleri daha fazla dikkatimizi çekmeliydi. Bu noktada oyuncu seçimi belki daha özenli olabilirdi. Üç oyuncunun haricinde arkalara konmuş figüranlar vardı ki bunların da sesi soluğu çıkmıyordu. Burada olması gereken çölde bir arada gezinen bir kabilenin güçlü bir betimlemesiydi. İçlerinden biri öldüğünde bunu umursamayacak kadar acımasız bir topluluğun varlığını hissetmeliydik. Bahsettiğim detayları belki siz hiç takılmadan da izleyebilirsiniz.
Sonraki kitapların filmi çekilirse daha fazla karakter işlenişini ve Dune evrenindeki siyasal iklimin daha detaylı aktarılmasını arzu ediyorum. Yeni Dune filmini genel olarak beğendim, fırsat bulursanız bir gün sizin de izlemenizi tavsiye ederim.